
Yüksek çözünürlüklü müziğe olabildiğince tarafsız bir bakış..
24bit, 16 bit – 44.1 kHz standartdndaki dosyalara göre şu noktalarda üstün oldukları vurgulanıyor.
1. Yüksek çözünürlüklü müziğin frekans aralığı çok yüksektir.
44.1 kHz örneklemeye sahip bir dosyanın frekans bandı 22 kHz seviyesine kadar çıkarken, 96 kHz örnekleyebilen 48 kHz’e, 192 kHz örnekleyebilen ise tam 96 kHz seviyesine kadar ulaşabiliyor.
frekans bandı, örnekleme frekansının -yani örnekleme sıklığının- yarısına eşittir. Ne kadar çok örnekleme, o kadar geniş frekans bandı.
2. Örnekleme frekansının yüksek olması sesi “analog” müziğe yaklaştırıyor diyebiliriz.
Saniyede 44.100 kere örnek almak yerine 96.000 veya 192.000 kez örnek alınınca, köşeler yuvarlatılıyor, dijital ortamda üretilen sinyalin görünümü analog olana daha fazla yaklaşıyor.
3. Saniyede binlerce kez alınan her bir örnekleme 16 bit yerine 24 bit derinliğinde olunca o örnek anındaki sesin değeri daha detaylı oluyor.
16 bit örnekleme 65.536 ayrı ses seviyesinden oluşabiliyor. 24 bit örnekleme ise bunun tam 256 katı, yani 16.777.216 ayrı ses seviyesinden oluşuyor. Muazzam bir fark bu. Yani ses çok daha geniş bir dinamik aralıkta tekrar canlandırılıyor.
4. 24 bit kayıtlarda sesin tekrar üretilmesinde kullanılan cihazların kendi gürültü tabanları çok daha düşüktür.
Yani fonu daha sessiz, daha hassas müzik dinleriz yüksek çözünürlükte. Özellikle üst düzey, renksiz, şeffaf müzik sistemleri olanlar bu özellliğin tadına iyice varırlar.
Bu formatı standart CD formatından ayrıştıran özellikler bu şekilde sunuluyor.
Bunun için öncelikle müzik dosyalarının spektrogram denilen frekans grafiklerine bakıyoruz. Şarkı boyunca hangi frekanslarda hangi yoğunlukta sesler olduğunu rahatça görebiliyoruz.
Malum, CD standartının 22 kHz ile üstten sınırlandırılması bazı odyofilleri rahatsız ediyor. Plaktan müzik dinlediğimizde hem plağın hem de çalan ekipmanın iyi olması kaydıyla, frekans aralığı 30 kHz’e dayanabiliyor. Fazlasını bile iddia edenler var. Hi-Res olarak kısaltılan yüksek çözünürlüklü kayıtlar CD’nin bu sınırlamasını ortadan kaldırmak iddiasında.
İncelemek için ilk kayıt Arne Domnerus’un Jazz at the Pawnshop albümünden. Çok bilindik bir kayıt bu, yüksek kaliteli sistemleri test etmek için de tercih ediliyor.

Grafiğimizin dikeydeki frekans skalası 96 kHz’e kadar uzanıyor çünkü bu 192 kHz örnekleme frekansındaki bir kayıt. Müthiş bir şekilde, 80 kHz’e kadar ses sinyalleri var. Rahat duyulabilen seslerin çoğu 16 – 17 kHz mertebesinden sonra azalıyor ama yukarısı var mı, var.
Müziği dinlediğimizde de kayıt kalitesi dikkat çekecek seviyede, dinamik aralık da geniş. Yüksek çözünürlüğün hakkını vermişler gibi görünüyor.
Aynı albümün CD’si var. Başka bir incelemeye geçmeden önce onunla bir karşılaştırma yapalım. Önce oturup aynı şarkıyı biraz dinledim, 24 bit kayıt kesinlikle daha güzel geldi. CD’de ses seviyesi daha yüksek, diğerine göre sesi biraz kısarak aynı seviyede dinleyebildim.
İşte aynı şarkının 16 bit’lik CD versiyonu.

Bir önceki spektrogram ile aynı skalayı tutturup karşılaştırma yapabilmek için biraz yüksekliği azaltılmış bir grafik bu. CD limiti olan 22 kHz’e kadar olan sesler yerlerinde duruyor. Ancak biraz daha dikkatli bakarsak 24 bit’lik kayıtta 17 kHz mertebesinde biten seslerin (yeşil renkli alan) CD’de 22 kHz’e kadar uzandığını görüyoruz. Üşenmeyip bire bir karşılaştırırsanız başka farklılıklar da bulacaksınız. Ne anlama geliyor bu? CD’nin master’i hazırlanırken dinamik sıkıştırma yapılmış. Modern kayıt endüstrisinin hastalığı bu. (Belki ayrı bir yazı ile bu konuyu da inceleyebiliriz.) Bu durum neden CD kaydını dinlerken sesi kısmak zorunda kaldığımı da açıklıyor.
Şarkının 16 bit ve 24 bit versiyonlarının sürelerine baktığımızda farklı olduklarını görüyoruz. İlki 6 dakika 58 saniye, ikincisi 7 dakika 19 saniye. Bütün bunlar iki versiyonun farklı şekilde, belki farklı master’lardan hazırlandığını işaret ediyor. Yani 24 bit’lik kayıt hazırlanırken gösterilen özen CD için gösterilmemiş. İki ayrı kayıtı dinler gibiyiz burada.
Devam edelim. Albümlerinde genellikle ses kalitesine önem veren bir vokalist/piyanist olan Diana Krall’ın Paris konseri kaydından bir şarkıda sıra.

24/96 standartında bir kayıt olduğundan frekans aralığı 48 kHz’e kadar uzanıyor. 23 kHz mertebesinden sonra ses seviyesi iyice düşüyor ancak 35 kHz’e kadar sinyal var. Frekans bandı hakkıyla kullanılmış gibi görünüyor. En azından analog taraftarlarının üstünlük olarak öne sürdüğü bir alanda durum eşitlenmiş: “O ses sende varsa bende de var!” diyor dijital kayıt.
Bir dostumdan aldığım Sonny Rollins yorumunda sıra. Dosya bana wave formatında geldi, yani sıkıştırılmamış. FLAC ile nihai olarak bir fark göstermediğinden bu haliyle inceledim.

24/192 formatında yüksek çözünürlüklü bu dosyanın frekans genişliği 96 kHz’e kadar çıkıyor. Ancak problemli bir görüntü var karşımızda. Ses sinyalleri 22 kHz seviyesinde bitiyor. Ondan sonraki koca boşlukta sadece şarkı boyunca devam eden gürültü var. 60 ila 75 kHz aralığı sessiz sonra tekrar gürültü. Hatta 77 kHz’de şarkı boyunca devam eden bir parazit sinyal var. Nasıl yorumlayabiliriz bu manzarayı? 16 bit’lik bir dosyaya göre hiçbir avantaj yok ortada, hatta bir sürü istenmeyen ses var. Ses sinyali açısından koca frekans aralığı kullanılmadan duruyor. Hi-Res taraftarları açısından pek gurur duyulacak bir durum değil bu.
Bütün bunları nasıl yorumlayacağız? Yüksek çözünürlüklü olarak sunulan bazı kayıtlar bu standartın koşullarını karşılamıyor, ya da en azından imkanlarını kullanmıyor. Bazılarının 16 bit’lik kayıtlardan yükseltilmiş olma olasılığı bile var. Kandırmaca yani. Baştan bunu anlama imkanımız var mı? Maalesef yok. Parasını ödeyip dosyayı satıcının sitesinden indirdikten sonra bu analizleri yapabiliriz ve artık sonuç ne çıkarsa! “Ses kalitesinden genelde memnunuz ama!” derseniz, bunun sebebinin bu kayıtların master işlemlerinin daha özenli yapılıyor olmalarına bağlanabilir. Dinamik sıkıştırma virüsü buralara pek bulaşmamış şimdilik! Ancak bunun formatın teknik özellikleri ile bir ilgisi yok. Aynı özeni 16 bit’lik kayıtlara gösterdiğinizde aynı sonuçlar çıkıyor.
Şu ana kadar işin tek yönü ile ilgilendik: Frekans bandı. Halbuki en başta dört üstünlüğü sıralamıştık. Gelin, devam edelim. Ses sinyalinin küçük bir bölümünün karşılaştırılması ikinci ve üçüncü üstünlük iddialarının gerçekliği hakkında bize bir fikir verebilir. Özetle, sesin analog aslına olan yakınlaşması.
Stan Getz’in albümünden minik mi minik bir an alıp ses sinyalinin görünümünü inceleyelim. Sonra da bunu 16 Bit olanı ile karşılaştıralım. Daha doğrusu, 16 bit’lik iki versiyon ile karşılaştıralım: benim dönüştürdüğüm versiyon ile CD olarak satılan kayıttaki.
Kolay incelemek adına üç sinyali tek grafikte topladım.

Tekrar edeyim, bu grafik saniyenin binde üçü kadar olan bir zamanı gösteriyor, algılayamayacağımız kadar küçük bir ses anı bu. Ancak, şeytan detayda gizlidir diyerek bu kadar küçük bir aralığı büyütüp önümüze koyuyoruz.
En üstte 24 bit’lik Orijinal ses sinyali var. Örneklemeler sık olduğundan örnekleme noktaları seçilmiyor. Ses sinyali kesintisiz bir analog sinyal gibi duruyor. Hemen altındaki sinyal benim dönüştürdüğüm 16 Bit’lik dosyadan. Örnekleme noktaları seçilebiliyor. Orjinalde olan saniyede 192.000 kere yerine saniyede 44.100 kez örnekleme var bu versiyonda. Görüldüğü gibi, iki sinyal arasında bir fark yok. 16 Bit dönüşümü aynı ses sinyalini hassas şekilde tekrar yaratabiliyor.
En altta ise, CD’den alınmış sinyali görüyoruz. Devamlılık adına o da sorunsuz ancak üsttekiler ile farklılık gösteriyor. Bunun sebebi muhtemelen dinamik sıkıştırma uygulanmış olması. Sinyalin genliği arttırılmış. Bu yüzden 24 Bit’lik kayıt ile CD kaydını dinlediğimizde aynı sesi duymuyoruz, CD kulağımıza daha kötü geliyor.
Yukarıdaki grafik aslında CD standartının ses sinyalini tekrar üretmek için teknik olarak gayet yeterli bir formatta olduğunu gösteriyor, yeter ki sinyal manipüle edilmesin. Doğru dürüst bir dönüşüm aslına sadık bir ses almamıza imkan tanıyor.
Öyle bir yere varıyoruz ki, eğri ile doğruyu ayırmak çok zorlaşıyor. Hi-Res kayıtların en çok vurgulanan “üstünlükleri”nin pek bir önemi olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Başta bahsi geçen üstünlüklerin üçüncüsü olan dinamik aralık genişliği de çelişkili bir konu. CD kalitesi bile her zaman kıyaslandığı analog (plaktan dinlenilen diyelim) sisteme göre çok daha geniş dinamik aralığa sahipken bunun iyice abartılmasının pek elle tutulur bir yanı yok. Aslında, bu tür kayıtların teknik olarak gerçek avantajı neredeyse hiç bahsedilmeyen dördüncü nokta. Yani, sesin dönüştürülmesinde kullandığımız cihazların (nam-ı diğer DAC’ların) kendi gürültü seviyelerindeki azalma. Yüksek örnekleme frakansına sahip format cihazların kendi gürültü seviyelerinin aşağı çekilmesinda fayda sağlıyor. Bu ne kadar sese etki eder derseniz, yine net bir şey söyleyemem ama en azından ölçülebilir bir fark var. Bu konuyla ilgili kendim ölçüm yapamıyorum, teknik imkanlarım uygun değil. Ancak ilgili objektif pek çok makale ve inceleme internette mevcut.
Peki ama, bazı kayıtlarda 22 kHz üzeri sesler gerçekten mevcuttu, bunlar ne olacak, hiç mi fark yaratmıyor bu seslerin varlığı? Yaratıyor mutlaka, ama muhtemelen düşündüğünüzden çok çok daha az. Neden böyle olduğu konusu bu yazının içeriğinden daha farklı alanlarda dolaşacağından belki üçüncü bir yazıda da onu ele alırız.
Elinizde olan yüksek çözünürüklü kayıtları 16 bit’e çevirin saklayın demiyorum, ama önyargılı olmayın, emin olun ki iyi bir kayıt ister 16 ister 24 Bit’lik olsun size çok çok iyi ses verecektir. Kayıt kötüyse, dinamik sıkıştırma uygulanmışsa, özensiz bir mastering işlemi varsa plak olmuş, Hi-Res format olmuş ya da burada hiç bahsetmediğimiz DSD formatı olmuş, hiç farketmez, size zevk vermeyecektir.
Yazar : Aykut Turhan